İkinci Dünya Savaşı Gerçekleri

Gönderen Dert Ortağı 24 Haziran 2009
http://img4.imageshack.us/img4/3623/23202.jpgİKİNCİ DÜNYA SAVAŞI HAKKINDAKİ GERÇEKLERİ ÖĞRENMEK

Eric S. Margolis

ABD Başkanı Barack Obama’nın D-Day’in 65. yıldönümünü kutlamak için Normandiya’ya yapmış olduğu ziyaret bizleri İkinci Dünya Savaşının tüm süreci, gittikçe uzayıp giden propagandası ve savaşın bazı yönlerini gizleyen söylenceler hakkında düşünmeye itiyor.

Bir tarih hayranı ve eski tarih öğretmeni olarak, oldukça can sıkıcı ve yanlış bilgilendirici dört söylenceden bahsetmek istiyorum.

Birincisi Amerika’nın Hiçbir Şey bilmeyen cahil muhafazakârlarının iddia ettiği gibi Fransız Ordusu 1940 yılında basitçe teslim olmadı veya kaçmadı.

Almanların 1940 Mayıs-Haziran ayları arasında Fransa’ya karşı düzenlemiş oldukları ani saldırı Fransız ordularını rüzgârda dağılan yapraklar haline getirerek savaş tarihinde bir devrim yarattı. Bu ani saldırı hızlı hareket eden zırhlı araçları, hareketli piyadeleri, hassas pike bombardımanını, esnek lojistik desteği ve komuta, kontrol ve iletişim gibi yeni C3 teknolojilerini bir araya getirdi. 1940 yılında Almanya teknolojide dünyanın liderliğini yapıyordu ve tüm teknik kitapların %70’i Almancaydı.

Fransa’nın Birinci Dünya Savaşını yeniden yaşamak için eğitilmiş ordusu ve generalleri bu yıldırım saldırısı karşısında savunmasız kaldılar. O günün Fransa’sı halen büyük ölçüde tarıma dayalıydı. Şu anda tüm modern ordular tarafından kullanılan ani saldırı tekniği düşmanın vücudundan önce beynini hedeflemekte olup büyük güçleri yönetme ve savaşma yeteneğini etkisiz hale getiriyordu. Almanlar buna “gümüş kurşun” ismini vermişti.

Gerçekten de böyleydi. Fransa hale önemli bilgileri taşımak için kurye kullanıyordu. Almanya ise mobil telsiz iletişim konusunda dünya lideriydi. Şaşırtıcı olarak Fransa Başkomutanı General Gamelin’in Paris dışında bulunan merkez ofisinde telefon bile yoktu.

İngiltere’nin Fransa’da bulunan iyi eğitimli seferi kuvvetleri aynı Fransızlar gibi ani bir bozguna uğradı ve kendilerini ancak Fransız müttefiklerini terk ederek ve Manş Denizinden karşıya geçerek kurtarabildiler.

O gün dünyada bulunan hiçbir ordu tarihin en büyük generalleri olan kurnaz Erich von Manstein tarafından planlanıp gözü pek Heinz Guderian ve Erwin Rommel tarafından hayata geçirilen Almanya’nın bu ani saldırısından kurtulamazdı.

Son derece şanslıydılar da. Meuse üzerinde bulunan Alman köprüsüne düşen tek bir bomba veya Ardennes ormanındaki geçilmez trafik yoğunluğu zafer ve yenilgi arasındaki sınırı çizebilirdi. Fransızlar ise en zayıf yedek birimlerinden bazılarını tam da Almanların saldırdığı bölgeye geçici olarak kaydırmışlardı. Bu durum Wellington’un Waterloo’dan sonra söylediği gibi lanetlenmiş yakın bir yarış oldu.

Almanya’nın yeni ve akıcı taktikleri Fransa’nın ordularını dağıttı. Yoğun ve kuvvetli dirence rağmen hatlarını eski haline döndüremediler. Hızlı hareket eden Alman panzerleri tam arkalarındaydı. Burada parantez içinde belirtmeliyiz ki ateş altında geri çekilmek tüm askeri operasyonların en zoru ve tehlikelisidir. Aynı zamanda Mussolini’nin İtalya’sı tarafından da arkadan bıçaklanan Fransız orduları altı hafta sonra parçalara ayrıldılar.

Fransa 217,000 ölü ve 400,000 yaralı verdi. Bunu Amerika’nın Pasifik ve Avrupa’daki dört yıllık savaşı esnasında verdiği 416,000 kayıpla kıyaslayın. Fransa en azından Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi 2 milyon kayıp vermedi. Almanya’nın kayıpları ise şu şekildeydi: 46,000 faaliyet esnasında ölü, 121,000 yaralı ve 1,000 hava taşıtı. Buna karşılık Amerikalı, İngiliz ve Kanadalılar D-Day esnasında yaklaşık 10,000 ölü ve kayıp verdiler.

İkinci olarak söylencelerin iddia ettiği gibi Fransa’nın Maginot Hattı taktik olarak arkadan kuşatılmadı. Almanlar bu Hattın sonundan Kuzeybatı yönünden ve Belçika/Fransız Ardennes Ormanı yönünden saldırı düzenlediler – bu istikamet Fransız Ordusu tarafından beklenmekte olup 1939 yılında burada savaş oyunları düzenlenmişti. Başarısız olan hareketsiz bırakılmış Fransız ordusu oldu, Maginot Hattı değil. Çok maliyetli ve ölüme yol açmış olabilir fakat Fransa’nın bu Büyük Duvarı kendisine verilen görevi yerine getirerek Fransa’nın savunmacı tavrının bir sembolü haline gelmişti.

Bu hat sade Alsace ve Lorraine’de bulunan kömür ve çelik endüstrilerini korumaya yönelikti ve bunu da başardı. Almanlar bu Hatta yapılacak bir saldırının çok maliyetli olacağı sonucuna vararak Belçika üzerinden farklı bir rota seçtile.

Fakat Flandralardaki yüksek su tablası ve Fransa’nın Belçikalı müttefiki arkasında savunma mevzileri inşa etmek konusundaki isteksizliği Fransa-Belçika sınırını sadece birkaç küçük savunma birliğine terk etti.

İronik olarak Almanya’nın Meuse üzerindeki Sedan’da yaptığı geçişten sonra bu önemli bölgeyi korumak için yedeklenmiş Fransız birlikleri Maginot Hattının sol kanadını korumak için Stenay Gap’a doğru doğru yönünde ilerlediler ve Guderian’ın panzerlerinin Fransız hatlarının arkasında Kuzeybatı yönünde yayılmalarına olanak verdiler.

İkinci Dünya Savaşı esnasında gerçekleştirilen ve tamamen unutulan en büyük ikinci amfibik operasyon ise Almanya’nın 1940 yılında yoğun ateş altında Ren Nehrini geçmesidir.

Fethedilmemiş Maginot kalelerindeki birlikler ateşkes imzalanan değin dayandılar. Fransızlarla “sözde arkasına geçilmeyen” kaleler inşa ettikleri için alay edenler Japon İmparatorluk Ordusu tarafından ele geçirilen ABD’nin Manila’daki ve İngiltere’nin Singapur’daki kalelerine bakmalılar. Almanya’nın çok övülen “Batı Duvarı” ve kıyı savunmaları bunlardan daha iyi dayanmadı.

Üçüncü olarak Almanya’nın Wehrmacht ve Luftwaffe’si D-Day’den çok daha önce yok edilmişti. Savaşı kutlarken, aynı Alman askerleri gibi suç işleyen rejimler için üstün bir savaş gösteren Rus askerlerinin cesaret ve kahramanlıklarını da kutlamalıyız. İkinci Dünya Savaşının Avrupa'daki kısmı popüler söylencelerin dile getirdiği gibi Sadece D-Day’de kazanılmadı. Almanya’nın ordusu ve hava kuvvetleri Doğu Cephesinde yaşanan yoğun çarpışmalar neticesinde tahrip oldu.

Rakamlar kendileri için konuşmaktadırlar. Sovyetler tüm Alman tümenlerinin %75-80’nini – ki bu 4 milyon asker demektir – ve Luftwaffe’nin büyük kısmını tahrip ettiler. Rusya en az 14 milyon askeri ve bir o kadar da sivil kayıp verdi. Kızıl Ordu 507 Mihver tümenini tahrip etti. D-Day sonrası Batı Cephesinde ise Müttefikler sadece kötü durumda olan 176 Alman tümenini tahrip ettiler.

Müttefikler Normandiya’ya indikleri zaman hava korumasından yoksun, malzeme ve yakıt eksiliği neticesinde zayıflamış ve günışığında hareket kabiliyeti olmayan Alman kuvvetleriyle karşılaştılar. Tüm bunlara rağmen Almanlar kaplan gibi savaştı. ABD, İngiliz ve Kanadalılar 1940’ların Wehrmacht ve Luftwaffe’si ile karşılaşmış olsalardı durum çok daha farklı olabilirdi.

Dördüncü olarak İkinci Dünya Savaşı halen yanlış öğretildiği gibi “batı demokrasileri” ve “totaliter güçler” arasında yaşanan bir iyi-kötü savaşı değildir.

Bu, tüm dünyanın %25’i kontrol eden İngiliz İmparatorluğu, Fransız İmparatorluğu, Hollanda İmparatorluğu ve Belçika İmparatorluğu ile beraber daha sonradan bunlara dahil olan ABD hâkimiyetinin (Filipinler, Pasifik Toprakları, Küba ve Orta Amerika) İtalyan ve Japon İmparatorluklarına karşı mücadele ettiği bir toprak ve kaynak savaşıydı. Sovyetler Birliği ise zaten kendi başına bir imparatorluktu.

1939 yılında kolonileri olmayan tek büyük güçler – yani imparatorluk olmayanlar – Almanya ve Çin’di (Almanya az sayıdaki kolonisini Birinci Dünya Savaşında kaybetmişti). Savaş sona erdikten sonra ise Alman işgalinin kötülüğünden bahseden İngiltere ve Hollanda bazıları bağımsızlık ilan etmiş olan önceki kolonilerini yeniden ele geçirmeye çalıştılar.

Bahsedilenleri bir bağımsızlık mücadelesi olarak nitelendirmek oldukça güçtür. Fakat Alman işgaline uğramış Avrupa’daki beyazlar için durum bu şekilde olmakla beraber Afrika ve Asya’da yaşayanlar için böyle değildi. Yine de savaş netice itibariyle sömürgeciliğin sonunu getirecek güçleri harekete geçirdi. Winston Churchill’in her şeye rağmen koruyacağını iddia ettiği İngiliz İmparatorluğunun çöküşü sömürgeciliğin sonlandırılmasının önünü açtı.

Tüm bunları unutmamalıyız.

Bu makale Semine Arpacı tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.
Teşekkürler: TimeTurk
sayac Kez Okundu
DertOrtagimblogspot.com

0 Yorum

Yorum Gönder

Yeni Düşenler

Abonelik:

E-Posta Adresini Gir: