Dubai Şehri Yok mu Oluyor?

Gönderen Dert Ortağı 08 Temmuz 2009
Vegas şehiri ile Mississauga şehirinin bileşimi olan Dubai yıkıntılar şehiri olma tehlikesi ile karşı karşıya.

Eğer Dubai bir şeyhin çılgın bir metropol hayali değil de gerçek bir şehir ise o zaman gerçek bir şehir gibi davranmalı.
Sonsuz gibi görülen maddi güç ve refaha rağmen, Dubai'yi yaşanılır kılan aslında şehiri planlayanların hiç ummadıkları başka unsurlar oldu. Petrolden gelen ihtişam ve kibire rağmen buradaki hayat da bir gün son bulacak.

Birçoğuna göre Dubai'nin edindiği konum ile imajı sarsılamaz: Burası dünyanın en yüksek gökdelenine (Burj Dubai), en pahalı oteline (Burj Al Arab), en zengin at yarışına (Dubai World Cup), en zengin... Ne demek istendiğini anladınız.
Yine zirvede olmak için çölde yaratılan yeni marka "Tiger Woods Dubai" adlı golf alanının yeşil kalması için her gün dört milyon galon suya ihtiyaç duyuluyor. Bu ülkenin kumlar üzerine kurulduğunu hatırlamak gerekir.



Burası aynı zamanda gezegende trafiğin en çok sıkıştığı yerlerden birisi. Herkesin araba kullandığı yetmiyormuş gibi, herkes kötü araba kullanıyor. Örnek vermek gerekirse 8 Mart günü otoyoldaki 200 araca zarar veren trafik kazasında 3 kişi ölürken 277 kişi de yaralandı.

Tüm bunlara rağmen başarılanlardan etkilenmemek elde değil. Zaman içinde harabeye dönecek yapıların sayısı insanı tam anlamıyla ürpertiyor.
Sorulması gereken soru nereden başlamak gerektiği. Ana yol olan Şeyh Zayed Caddesi dünyanın herhangi bir yerinde olabilecek yollar gibi iyi bir yol. Şehiri baştan sona katettikten sonra Dubai'nin sessiz ve daha zengin kuzeni ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti Abu Dabi'ye kadar uzanıyor. Yukarıda belirtilen kazanın meydana geldiği bu otoyol 14 şeritten oluşuyor ve de burası şehirin merkezi. Hız sınırları mevcut ama uyulmak için değil de gözardı edilmek için.
Dünyanın hiçbir yerinde yayaların caddeye yaklaşması teşvik edilmez. Ama Dubai'ye gelen bir ziyaretçinin anında farkedeceği ilk husus bu şehirin büyük bir zevk ve ihtiras ile arabalara sunulduğunu ve daha büyüğünün daha iyi olduğunu anlaması olacak. Burada insanların yaya değil de sürücü olmaları teşvik edilmekte.
Abu Dabi'de yeni yayınlanmaya başlayan ve İngilizce basılan The National gazetesine göre şehirin yerlileri çocukların yaralanmasının ve ölmesinin ilk nedeni olarak trafik kazalarını gösteriyorlar. Bu son derece anlaşılır bir durum. Yola adım attığınızdan itibaren hayatınız tamamen risk altında, yoldan uzaklaştığınızda hayatınızın kontrolünü tekrar elinize alıyorsunuz.
Kuzey Amerika'da SUV araçlarının satışı dursa bile, Birleşik Arap Emirlikleri'ndekiler bulabilecekleri en büyük araçları almaya devam edecekler. Hummers, Escalades, Cayennes gibi araçlara şehirin her yerinde rastlanıyor. Dubai'nin trafiği tıpkı refahı gibi petrole dayanıyor ama petrol rezervleri nerdeyse bitmek üzere. Birleşik Arap Emirlikleri'nde en büyük petrol rezervine yüzde 95'lik bir oranla komşu Abu Dabi sahip. Dubai ise yüzde 5'ten daha az bir orana sahip ve bu rezervin kısa bir süre sonra biteceği tahmin ediliyor. Dubai'nin ekonomisi emlak ve turizme dayanıyor. Son gelen haberlere göre Abu Dabi de Dubai'nin ekonomisine 10 milyar Dolar'lık bir yatırım gerçekleştirdi. Görünen o ki bu toplum kim ve ne oldukların anlamadan Dubai şehri popülerliğini kaybedecek.
Fakat şu anda Dubai mimarisi ile ününü korumaya devam ediyor. Etkileyici tasarımlardan birisi olan ve de şehirin sahil kısmında yer alan Burj Al Arap Hoteli kitsch tasarımı ile popülerliğini sürdüyor ve etkisini dünyanın her yerinde görmek mümkün. Başka bir deyişle, her ne kadar inanılmaz kötü bir tasarıma sahip olmasına rağmen, bu yapı yine de ihtişamlı örnek bir yapı olarak nitelendirilmeye devam ediliyor. Bu şehirde bu yapı benzeri binlercesi olan aşırılığın örneklerinden sadece birisi.
Bu otelden son derece farkedilir bir şekilde uzanan, gemiyi andıran helikopter pisti hotelin en ilginç tasarım unsurlarından birisini oluşturuyor. Bu tasarım her ne kadar zenginliği ve ihtişamı ön plana çıkarmayı amaçlamışsa da, esas nedeni burada da bir araç trafiğine olanak sağlamaktı.

Adil olmak gerekirse Dubai'da şu anda bir yer altı metrosu inşa ediliyor. Şehirin hizmet işlerini görecek binlerce alt sınıfa ait göçmenlere hizmet eden otobüs hatlarını saymazsak, metro inşaatı bu bölgede toplu taşıma adına gerçekleştirilecek ilk proje olma niteliğinini taşıyor. Dubai'nin nüfusunun yüzde 90'nının Pakistan, Bangladeş ve Filipinler gibi başka ülkelerden gelenler oluşturması akılda tutulması gereken başka bir husus.
Şeyh Zayed Caddesi'ni çevreleyen gökdelenlerin her birisi diğerinden daha çılgınca olması nedeniyle diğerinin vereceği etkiyi de adeta yok ediyorlar. Bu yapıların her birisi hiç umulmadık bir şekilde anlamsızlaşıyor ve de mimari tartışmaları gereksizleştiriyor.
Hatırlanması gereken önemli bir husus mimarlığın öneminin tasarımın içeriğinden geldiği gerçeğidir. Burj Dubai'yi örnek vermek gerekirse, bu yapı dünyanın en yüksek binası olmasına rağmen hiçbir ilgi çekici özelliği yoktur. Burada esas ilginç olan nokta en yüksek olmanın yeterli görülmesi ve de daha iyi tasarım için bir gayretin olmamasıdır. Durum böyle ise bu yapı mimarlar tarafından değil de mühendisler tarafından tasarlanabilirdi.
Yan komşuyu nasıl alt ederim mantığı ile çok hızlı ve heyecanlı bir şekilde gerçekleşen bu rekabetin sonucunde mimarlık adeta ikinci plandaki bir performansa indirgendi. Yıldız mimarlık bu şehirin önemli problemlerinden sadece birisini teşkil ediyor. Dubai adeta Mississauga ile Las Vegas* şehirlerinin arasında gidip giden bir yerleşim yerini olmaktan başka bir şey hatırlatmıyor artık.

Her şeye rağmen Dubai, çoğunun göçmen olduğu 1,4 milyon kişinin yaşadığı, gelişmekte olan bir şehir. Misafir işçilerin yaşadığı bölgeler ziyaret edildiğinde, mesela Bastakiya bögesi, Kanada'da banliyö yerleşim yerlerine ne kadar benzediği rahatlıkla farkedilebilir. Her ne kadar standarları Kuzey Amerika seviyesinde olmasa da sokaklarda canlılığa, restoranlara ve dükkanlara rastlamak mümkün. Yayaların yürümesi pek kolay olmasa da bu bölgelerde kentsel dönüşüm zihniyeti hakim olmaya başlamış bile. Yürürken buranın şehir merkezine, alışveriş merkezlerine, otoyollara, yani bildiğimiz Dubai'ye uzak olmadığı hissediliyor zaten.
Geleneksel şehirlerin yüzlerce hatta binlerce yılda inşa edilmesine rağmen, Dubai birkaç nesilde inşa edildi. 1960'lardan önce burada Paris'te, Londra'da veya Roma'da olan hayat yoktu; hatta görece yeni bir şehir olan Toronto bile Birleşik Arap Emirlikleri standartlarında çok eski sayılabilir.

Ama ne olursa olsun çok çabuk inşa edilen bu şehir hakkında inkar edilemeyecek heyecan verici bir husus var, geçmiş tarafından yaratıldığı ve de geleceği kucaklayacağı iddia edilmesine rağmen durum tam tersi. Aksine, burası geleceğin şehri değil de adeta geleceğin inkarı.

Kanadalı ünlü çevreci Jane Jacobs'un belirttiği gibi şehirlerin karmaşık yapılarının bir araya gelip var olması -ya da görünen kaotik ortamın arkasında bir düzenin bulunması- bağlamında çok önem kazanıyor. Öte yandan resmi olmayan birçok kamusal iletişim kanallarının özellikle göçmenler tarafından kurulduğunu gözlemlemek mümkün. Şehirin yeşillendirilmiş sınır bölgelerinde ziyaretçi işçiler kalabalık veya küçük gruplar halinde sıcaklığın düşmeye başladığı saatlerde bir araya geliyorlar.
Dışarıdan gelen yabancılar için gelenekler son derece dikkat çekici. En belirgin olanı günde beş defa Müslümanlar'ın namaza cağrılması. Belki şehir muazzam bir yıkıntı haline geldiğinde her şey susacak. Romantik İngiliz şairi Percy Bysshe Shelley'in ünlü Ozymandias sonatlarında belirttiği gibi geride kalacak olan sadece çöl olacak ve de kumlar her şeyi kaplayacak.

* Mississauga Kanada'da yer alan ve de hızla gelişmekte olan bir şehir olduğu için yazar bu örneği veriyor. ABD'de yer alan Las Vegas şehri de çölün ortasında yoktan var edildiği için Dubai'ye benzerlik gösterildiği için örnek olarak veriyor.
Christopher Hume / The Star   Çeviren: Serzan Gök/Arkitera
Teşekkürler:TimeTürk
sayac Kez Okundu
DertOrtagimblogspot.com

0 Yorum

Yorum Gönder

Yeni Düşenler

Abonelik:

E-Posta Adresini Gir: