Kahvehanelerin Geçmişi

Gönderen Dert Ortağı 18 Temmuz 2009
Sebahattin Arslan/ TIMETURK

Osmanlı döneminde“Kahvehane” adından da anlaşıldığı gibi, Türkçe’de kahve içilen toplu yerlere verilen addır. Bilinen ilk kahvehaneler 1511’de Mekke’de daha sonra Kahire’de görülür. İstanbul’da 1553’te ilk kahvehanelerin açıldığı ve hızla yaygınlaştığını görüyoruz.

Osmanlı İmparatorluğunda 1553’ten çok önce kahve tüketildiği biliniyor.Tüketenler üst sınıftan olduğu için, başlangıçta halk arasında yayılmamıştır.Kahve halk tarafından sevilince kahvehaneler yaygınlaşmıştır. Kahvehaneler zamanla halk için boş vakitlerini geçirecek, herkese açık mekanlar haline geldi.Bu da birçok problemin ortaya çıkmasına neden oldu.Kahvehaneler Osmanlıda bireylerin serbest zamanlarında birbirleriyle buluştukları, erkeklerin bilgi alış verişi yapabildikleri merkezler haline geldi.Başlangıçta kahvenin dinen sakıncalı, afyon gibi uyuşturucu ve keyif verici olduğundan hareketle kısmen yasaklanmış sonraları kahveden dolayı toplanan insanların durumuna göre “fasıkların içeceği” addedilmiştir.Artık problem kahve değil, kahvehane olarak görülmüştür.

Zamanın medyası

Osmanlı toplumunda kahvehaneler üst, orta, ve alt sınıfa hitap ediyordu.Sadece üst sınıfa hitap eden kahvehaneler de devletin üst düzey devlet adamları biraraya gelerek sohbet eder, devlet meselelerini konuşur, kahvelerini yudumlarlardı.Orta sınınf bu sohbetleri dinlemek için buralara gelirdi.Kahvehaneler daha sivil ve denetimden uzak yerler olduğu için, her konu konuşulmaya başlandı.Bu konuşmalar ve dedikodular İmparatorluğun en önemli medyası haline geldi.Devlet buna seyirci kalmadı.Kahvehaneler denetlenmeye başlandı.

Yalan haberlerin üretildiği mekanlar


Osmanlı devleti için toplumun dengesinin bozulmasını önlemek çok önemliydi.Bu nedenle toplumu değiştirmek değil, toplumu olduğu gibi korumak esas alınmıştır.Devlet yönetimi ve onu destekleyenler tarafından kahvehaneler zamanla toplumsal hiyerarşinin çöküşünü temsil eden mekanlar olarak görülmeye başlandı.Bu görüşten hareketle “nizamın bozulması ile bu mekanlarda üretilen siyasal sohbetleri” ele alalım.




1-Nizamın bozulması: Askerlerin ve sivillerin birbirine karışması, Osmanlı toplumsal düzeni açısından en tehlikeli durumlardan biri sayılmıştır. ( İbrahim Müteferrika )

2-Kahvehanelerde siyasi sohbetler: İşsiz güçsüz insanların bir araya gelerek temelsiz ve bilgiden yoksun haberleri kullanarak, devlet işlerine ve dolayısıyla yöneticilere dil uzatmalarıdır.Bu konuşmaları yapanlar birleştiğinde ihtilal yapacak bir güce bile ulaşabildikleri görülmüştür.

Güç merkezleri

Zamanla Osmanlı İmparatorluğu’nun hazır bekletilen Kara Kuvvetlerinin çoğunluğunu temsil eden yeniçeri ordusunun çavuşları da İstanbul’da kahvehane açmaya başladı.Sayıları oldukça artan “yeniçeri kahvehaneleri “ zamanla devletin gözünde güç merkezleri olarak görülmeye başlandı.Artık korkulan olmuştu.Halk ve asker iç içeydi.Oysa asker sürekli eğitime hazır olmalıydı.Bu ise 17. yüzyılda Osmanlı Devlet Yapısını sarsmaya başladı.

Kahvehanelere gelenler genellikle nargile de içiyorlardı.Bazı kahvehanelerde oyunlar oynanır (Hacivat Karagöz gibi), saz çalınır veya şiir okunurdu.Şiir okunan kahvehanelere daha çok şair ve devlet adamları giderdi.Buralarda dini sohbetler de yapılırdı.Dini sohbetler daha çok camilerde, dersler ise medreselerde verilirdi.

Kahvehaneler, 4. Murat zamanında yasaklanmış, sonra bu yasak kaldırılmıştır.Devlet gerek gördüğünde bazı meşhur ve büyük kahvehaneleri kapatarak, diğer kahvehaneleri kontrol altına almıştır.

Kahvehaneler İstanbul dışındaki büyük şehirlere de yayılmıştır. Bu yolla balkanlardan Avrupa’ya da yayılmıştır.Kahvehanelerin bir kısmında sadece kitap okunduğu için bunlara kıraathane denmiştir.Bunlar da oldukça yayılmıştır.Gazeteler çıkmaya başladığında buralarda sessiz gazete de okunmuştur.Ayrıca edebiyatçılar 18 ve 19. yüzyılda buralarda edebi, siyasi, akademik alanlarda ciddi konular üzerinde konuşur, tartışırlardı. Bu mekanlar önemli edebi ekollerin doğmasına zemin hazırlamıştır.

İrtibat büroları, buluşma yerleri

Kahvehanelerde tavla,satranç gibi oyunlar çok yaygındı. İmparatorluğun değişik vilayetlerinden İstanbul’a gelenler hemşehrilerini kendi şehirlerinin adını taşıyan kahvehanelerde bulabilirlerdi.Artık kahvehaneler halk tarafından buluşma yerleri, gayrıresmi posta ve haberleşme merkezleri gibi kullanılmaya başlandı.Memleketlerinden gelenlerle görüşerek haber alabiliyor, kahvehanelerden memleketlerine haber yollayabiliyorlardı.

İlk Fırkalaşma ( partileşme ) Hareketlerinin olduğu yerler

Sultan 2.Abdulhamit tahttan indirildikten sonra kahvehanelerde Osmanlı siyasi hayatı farklı fırkalarla açıktan tanıştı.Farklı görüşler ileri sürenlerin düşünceleri fırkaları doğurdu.Eskiden kendi aralarında tartışırlarken, artık kahvehanelerde bir fırkanın temsilcisi gibi tartışmaya başladılar.Bazı kahvehaneler dernek veya kulüp gibi çalışmaya başladı.Sonraları kulüp gibi özel kahvehaneler açılmaya başlandı.

1.Dünya Savaşı yıllarında da kahvehaneler müşterileri oldukça az olsa da çalıştı.O yıllarda halk tarafından gerçek haber merkezleri gibi kullanıldı.Savaştan dönenler yakınlarını evlerinde bulamayınca camii cemaatından veya kahvehane müdavimlerinden akrabalarının nerelerde olduğunu öğreniyorlardı.

Kamuoyunun tepkisinin ölçüldüğü yerler

Kahvehaneler kuruluşundan günümüze kadar kamuoyunun tepkisinin ölçüldüğü yerler olmuştur.Bu nedenle devlet sürekli oralarda neler konuşulduğunu öğrenmek istemiş, bunun için ajanlarını meşhur kahvehanelere göndermekten çekinmemiştir. Bu denetimlerde bazen bizzat sultanlar bile bulunmuş, tebdil-i kıyafet yaparak toplum hakkında bilgi edinmişlerdir.Osmanlının son dönemlerinde meşhur kahvehaneler batıdaki dernek veya kulüpler gibi çalışmaya başlamıştır.17. yüzyılın birinci yarısında kahvehanelerin İstanbul’daki sayısının 600’ü geçtiğini düşünürsek devletin bu yerleri sürekli denetlemek istemesinin nedenlerini tahmin ederiz.İstanbul dışındakiler de hesaba katılırsa, muazzam bir kahvehane sayısından bahsetmek mümkündür.

III.Murad’ın Kahvehane yasağı

Devlet başlangıçta kahveyi Yemen’den ithal edip iç piyasaya çok yüksek fiyata satarak kahvenin tüketimini azaltmak istemişse de başarılı olamamıştır.Kahve evlerde de çok tüketiliyordu.İmparatorluğun gücünün askeri, siyasi ve ekonomik olarak en zirvede olduğu dönemlerde bile bu işin üstesinden gelinememiştir.Buna misal olarak 3. Murat (1575 – 1595) kahvehanelere yasak getirmişse de tam uygulanmadığı görülmüştür.

3.Murat’ın Bursa Valisine gönderdiği fermanı özetle şöyledir: “Bundan evvel tahta çıktığım zaman bir emir gönderip, şeriata uymayan işleri yasak etmiştim.Demiştim ki:Zımmii taifesi Müslümanlara içki satmayacak…

Bilhassa fesatçıların toplantı yeri olan kahvehaneler külliyen kaldırılacak. Halbuki bu fermana rağmen kahvehanelerin işlediği hatta evvelkinden fazla olduğu görülüyor.Kadılardan ve müderrislerden bazıları ve birçok adam kahvehanelerde toplanıyor.Bazıları kahve bahanesiyle afyon, esrar, şarap ve rakı da içiyorlar. Tavla, satranç, ve kumar oynayarak vakitlerini türlü yasak ve kötü işlerle öldürüyorlar.Böylece kazanç erbabı tembelleşiyor, ilim adamları ve talebe cahil kalıyor…

Bütün kahvehaneler kimin olursa olsun derhal kaldırılacak.Yine kahvehane işletip içki satan kim olursa olsun bana yolla ki küreğe vereyim (gemide mahkum olanlar). Bu hale göz yuman görevlileri de küreğe vereceğim.Uyuma, dakika geçirme ve bu emrimi hem sicille geçir, hem de aslını mahkemede sakla ki, şimdiki ve sonraki kadılar buna göre hareket etsinler.“

Bu ferman bize devletin en üst makamının çok erken dönemde kahvehaneleri toplumdaki tesirini ciddiye aldığını, sert idari ve hukuki tedbirler aldığını gösteriyor. Diğer üzerinde durulması gereken husus ise, daha o dönemde kahvehanelerin islam toplumunda bozulma ve fesat yuvası gibi algılandığıdır.

II. Abdulhamid’in bilgi aldığı yerler

Sultan 2.Abdulhamid kurduğu Teşkilat-ı Mahsusa ve güttüğü uluslar arası denge politikası ile dağılmaya başlayan İmparatorluğu 33 yıllık saltanatı boyunca toprak kaybetmeden ve halkından kimseyi idam ettirmeden yönetmiştir. Teşkilat-ı Mahsusa’nın ajanları bütün Rusya, Çin’in tamamı, Japonya, Malay adalarından Endonezya’ya, Afrika’nın içlerinden Avrupa’nın önemli merkezlerine, Ortadoğu ve özellikle Kuds-i Şerif’e kadar sürekli bilgi toplayarak bizzat sultana gönderiyorlarlardı.Sultan bunları birer birer inceleyerek, ince bir siyasetle tedbirler alıyordu. Sultanın ajanları imparatorluğun içinde ve dışında kahvehaneleri çok iyi kullanıyorlardı.Bunlardan Abdurreşid İbrahim Alem-i İslam adlı hacimli iki ciltlik eserinde bir ajanın koca Rusya’yı,Çin’i, Tibet’i, Hindistan’ı, Japonya’yı, Arap yarımadasını ve Osmanlı coğrafyasının geri kalan yerlerini, Avrupa’nın bir kısmını tek tek nasıl gezdiğini, yöneticilerle, ilim adamlarıyla, halkla yaptığı görüşmeleri; dini, iktisadi, askeri ve ictimai tespitlerini uzun uzun anlatır. Özellikle kahvehanelerden istifade ederek bilgi verir.

Bu seyyahların en meşhuru şüphesiz Evliya Çelebi’dir (öl.1684). Evliya Çelebi İmparatorluğun hemen hemen bütün şehir ve kasabaları hatta bir kısım köyleri ayrıntılı bir şekilde anlatır.Buralarda uğradığı kahvehanelerden de bahseder.

Kurtuluş Savaşı yıllarında kahvehaneler ülkeyi düşmanlardan kurtarmak ve Anadolu’da cereyan eden savaşlar için silah saklama, silahları cepheye sevk etme, haberleşme, halkı askere yollama merkezleri haline gelmiştir. İstanbul düşman tarafından işgal edildiği için, bu işler çok gizli yapılıyordu.

Cumhuriyet Dönemi kahvehaneleri


Tekkeler Kahvehaneye çevriliyor

Cumhuriyet kurulduktan hemen sonra 3 mart 1924’te Halifelik kaldırıldı.17 Şubat 1926’da Medeni Kanun kabul edilerek İslam Hukuku kaldırıldı.Yeni kurulan devlet geçmişle bağlarını tamamen koparmak istiyordu.Her yönüyle batıya benzeyen bir devlet ve millet oluşturulmaya çalışılıyordu. Modernleşmenin ne kadar ciddiye alındığını anlamak için 25 Kasım 1925’te bütün erkeklerin şapka giymesi zorunlu hale getiren kanunu bilmek gerekir.”Yeni devlet Avrupalılaştırmak istediği toplum arasında araç kabul etmiyordu (Pof. Ahmet İnsel).” Bu nedenle unvan, tarikat ve tekkeleri, medreseleri yasakladı.Tekkeler kapatılacağı anlaşılınca bazı tekkeler şeyhleri tarafından kahvehaneye çevrildi. Kahvehaneler de bundan nasibini aldı. Devlete göre kahvehaneler yenilenmeliydi. Bundan hareketle kahvehaneler devletleştirilmek istenmiştir.

Şehirde Kahvehaneler Halkevleri, Köylerde Halk odaları

Halkevleri oluyor


Yeni devlet kasabalarda açtığı “Halkevleri” ile resmi ve modern ideolojiyi buralarda anlatmaya başladı.Devlet okullarda istediği tek tip batılı insanı yetiştirmeye başladı.Halkı da “Halkevleri” değiştirecekti. Her yere Halkevleri kuramazdı.Bu nedenle kahvehaneleri Halkevlerinin birer şubesi gibi kullanmaya başladı. Kahvehaneler de devrimin hızına ayak uydurmalıydı.Buraları halk okulları gibi kullanaya başladı.3Mart 1924’ten beri devletin verdiği veya onayladığı eğitimin dışında her türlü eğitim yasaklandı. Köylerde ise “Halk Odaları” Halkevlerinin şubesi gibi çalışmaya başladı.

Dünya ekonomik bunalımı (1929) olduğunda devlet kahvehanelerde kahve ve çayı yasakladı.Gerekçe olarak bunların ithal edilmesini gösterdi.Kahvehanelerde fındık, kuru üzüm, incir gibi Türkiye’de üretilen maddelerin tüketilmesi istendi.Harf inkılabı (1928) ile Arap harflerinden Latin harflerine geçiş olduğu zaman, gene kahvehaneler, bu harflerin halka öğretilmesi için kullanıldı. 1934’te kahveye incir karıştırılarak kısmen serbest bırakıldı.Türkiye’de 1940’ta çay üretimi başladığında kahvehanelerde çay tüketilmesi için çalışıldı.Ramazan ayında (1932) kahvehaneler sahura kadar açık kalmasına izin verildi.Buralarda dini sohbet yapılmıyordu.Daha çok oyun kağıdı, tavla, satranç gibi oyunlar oynanıyordu.

Kahvehanelerde Batı müziği zorunluluğu

1930’larda kahvehanelerde Batı müziği, gramofon çaldırma zorunluluğu getirildi.Devlet buraları sürekli denetledi, yeni ideolojisi için kullanmak istedi.Buna rağmen çok sınırlı olarak devletleştirildi ve modernleştirildi.Kahvehanelere gidenler ideal yurttaş olarak görülmedi.

İkinci Dünya Savaşı esnasında kahvehaneler savaş haberlerini radyodan dinlemek ve gazeteden öğrenmek için halk tarafından sık sık kullanıldı. İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye tarafsızlığını ilan etse de halk Almanlar’ı destekliyordu.Her yerde ve özellikle kahvehanelerde savaş hikayeleri anlatılıyordu.Bu yıllarda işsizlik hat safhadaydı.1944’te İstanbul’da 10000 kahvehanenin varlığı bunu doğruluyor.

Bir yılda Beş buçuk milyon oyun kağıdı

1943’te 4 milyon deste oyun (kumar) kağıdı, 1944’te 5.5 milyon oyun kağıdının Türkiye genelinde satıldığını düşündüğümüzde kahvehanelerin sürekli kullanıldığını ve dolduğunu anlayabiliriz. Bu yıllar savaş yılları olduğu için, hükümetin ekonomik politikaları kahvehanelerde eleştirilmeye başlandı.

Halk yavaş yavaş uyansa da, devlet otoriter ve sert tedbirler almaktan geri durmadı.

İstanbul kahvehaneleri 2.Dünya savaşı yıllarında değişik batılı ülkelerin ajanlarının istihbarat topladıkları birer merkez haline geldi.Buralarda istihbarat bilgilerinin değişik servislere satıldığı yerler haline geldi.Kahvehaneleri komünistler de sık sık kullanmışlardır.Özellikle 1968’de komünist gençlerin buluşma yerleri haline geldi.Bu nedenle öğrencilerin kahvehaneye gidişleri yasaklandı ve denetimler daha da arttırıldı.

1970’lerde kahvehanelerin bir kısmı sağ ve sol örgütlerin gayri resmi toplanma yerleri haline geldi.Buralara yönelik çok sayıda bombalama olayları oldu. Birçok genç üniversiteli öldürüldü. Bu durum Irak’taki Şii, Sünni saldırıları gibi uzayıp gitti. Ordu 1980’de duruma el koyuncaya kadar devam etti.O günlerde bunların arkasında CİA olduğu konuşuluyordu.

Kahvehaneler cumhuriyet döneminde köylerde de yayılmaya başladı.Eskiden köylerde köy odaları olurdu.Özellikle kış geceleri köy odalarında dini dersler, dini sohbetler ve siyer okunurdu.Bu durum Osmanlı’dan cumhuriyet Türkiyesine kadar devam etti.1970’lerden sonra ise hemen hemen kalktı.Kahvehaneler köy odalarının yerini aldı.

Bugünün Kahvehaneleri

Bugün ise kahvehaneler yaygın olmakla birlikte on veya yirmi sene öncesine göre daha az toplum üzerinde etkilidirler.Kahvehanelere gidenlerin ortalama yaşları da genellikle otuzun üzerinde olduğu söylenebilir.Bunun başlıca nedeni, kahvehanelere alternatif bazı yerlerin açılması gösterilebilir.Bu yerlerin başında İnternet Kafe’leri gösterebiliriz.Türkiye’de İnternet Kafe’ler oldukça yaygındır.Ağırlıklı olarak gençler giderler.Bazı kahvehane sahipleri kahvehanelerini İnternet Kafe’ye çevirerek bu yeniliğe ayak uydurmuşlardır.Nargile içilen kahvehaneler oldukça az olmasına rağmen, son zamanlarda sayılarında artır görülmektedir.Buralar daha çok şark usulüyle dekore edilmekle birlikte, eğitimli kişilerin, üniversite gençliğinin kadınlı erkekli rağbet ettikleri yerler olarak görülüyor.Türkiye’de son zamanlarda açılan ve sayıları hızla artan simit evleri veya simit saraylarından da bahsetmek gerekir. Bu tür yerlerde ağırlıklı olarak çay, kahvenin yanı sıra simit ve simit çeşitleri ile kahvaltılık hamur işi de ikram edilmektedir. Bu yerler daha temiz ve güzel dekore edilmiş modern kahvehanelere benzemektedir.Bu yerlerde alaturka bir görüntü hakimdir.Kadınların da rahatlıkla gidebildikleri yerlerdir. Kahvehane ile lokanta arasında gösterilebilir. Kahvehanelerin yanı sıra çay satılan, oldukça küçük yerler de var.Bunlara “çay ocağı” denmektedir.Burada da kahve ikram edilmektedir.Bir de son yıllarda hemen her camiinin kahvehanesi veya çay ocağı da var. Türkiye’de camiilerin sayıları 80000’in üzerinde olduğunu düşündüğümüzde bu tür camii kahvehanelerinin sayılarının hiç de az olmadığı anlaşılır.Bu camii kahvehanelerine daha çok camii cemaati gelmektedir.Günümüzde kahvehanelere alternatif bir de pastaneler var.Buralarda pasta çeşitlerinin yanı sıra kahve ve çay da ikram edilmektedir.Bu tür yerler de çok yaygındır.
Bugünün Türkiyesinde sayıları 100.000’in üzerinde olduğu tahmin edilen kahvehaneler sağlık açısından da riskli yerlerdir. Kapalı yerler olması nedeniyle grip, alerjik astım gibi salgın hastalıkların buralardan eve, evden de topluma yayıldığı muhakkaktır.Ayrıca buralardaki yoğun siğara dumanı da birçok hastalığa davetiye getirir.
Kahvehanelerin en büyük düşmanı şüphesiz kadınlardır.
Yapılan bir araştırmaya göre dayak yiyen kadınların çoğunluğu kocaları kahvehaneye veya birahaneye giden kadınlar olduğu tespit edilmiştir.Ayrıca işten hemen sonra kahvehaneye gidenler aileleriyle hiç ilgilenemedikleri için, azımsanmayacak sayıda aile içi huzursuzluklar, hatta boşanmalar olduğu bir gerçektir. Bu yerlere gidenlerin neredeyse tamamı kitap okumadıkları söylenebilir.

Gelecekte Türkiye’de kahvehanelerin devam edeceği muhakkak.Özellikle toplu halde izlenen maçlar kahvehanelerin ömrünü uzatacağa benziyor.Devletin denetimi ve baskısı eskiye nazaran oldukça az olmakla birlikte her zaman devam edecektir.Çünkü buralar hala güç merkezleri olarak görülüyorlar.1990’larda partiler kahvehanelerden oy toplamak için çok çalıştıkları biliniyor.Ayrıca bazı partilerin kahvehane tarzında lokal gibi görev yapan hemen her mahallede gençlik merkezleri var. 90’lı yıllara göre sayıları azalsa da hala varlıklarını sürdürüyorlar.

19 Temmuz 2009’da Türkiye’de bu kapalı mekanlara sigara yasağı gelecek. Şimdi Kahvehaneler, Nargile Kahvehaneleri v.b. yerlerde yasak nedeniyle ciddi müşteri kaybı yaşayacaklarını söyleyen çok sayıda esnaf var. Hatta bazıları yasaktan önce Kahvehanesini başkasına devretmeye çalıştı. Kahvehanenin önünde birkaç masa koyacak yerleri varsa, belki zararlarını azaltabilirler. Yağmurlu ve kış günlerinde çok etkileneceklerini söylüyorlar. Hiç sigara içmeyen birisi olarak bu uygulamaya sevinsem de, bildiğim kadarıyla epey kişi bundan olumsuz etkilenecek. Geçmişte de yasaklar kondu sonra da kaldırıldı. Bakalım bu yasaklar ne kadar zaman sürecek.

Gerçekte kahvenin içimi güzel olmakla beraber “ Gönül ne kahve ister ne kahvehane. Gönül ahbab ister kahve bahane.” Atasözünden hareketle diyebiliriz ki aslında kahvehaneye gidenlerin asıl amacı tanıdık insanlarla birlikte olmak ve onlarla sohbet etmektir.Bu arada sigara, kumar gibi kötü alışkanlıklar öğrenilir.Başlangıçta belki iyi niyetle kurulan bu yerlerde bir arkadaşın ikram ettiği bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardı.Şimdilerde bu yerlerde kahve unutuldu. Daha çok çay içiliyor.Doğrusu buralarda ( istisnaları vardır ) içilene çay demek çaya hakaret olur.Çünkü iyi yapılmıyor.Ama hala kahve birçok yerde çok iyi pişiriliyor.Özellikle İstanbul’da bazı yerlerde yapılan kahveden içmemek kahve tadının ne olduğunu bilmemek demektir.Kahvenin kavrulması ve işletilmesi de ustalık ister. Kahveyi pişirilir hale getirip satan hala eski ustalar var.İstanbul’a kahve içmeye bekleriz. Dikkat edin İstanbul kahvesi tiryakilik yapar.



Resimde Taksim İstiklal Caddesi’nde endişeyle yasağı bekleyen Kültür Kafe.

Aşağıda görülen, Kültür Nargile Bahçe Kafe. Yasaktan en az etkilenmek için Galatasaray Lisesi duvarı dibinde, İstiklal Caddesi Kartal sokağın içinde kurulmuş bir bahçe havası vermeye çalışılmış. Yasağın etkisini zaman gösterecek.


sayac Kez Okundu
DertOrtagimblogspot.com

0 Yorum

Yorum Gönder

Yeni Düşenler

Abonelik:

E-Posta Adresini Gir: