Ben Sustum Sen Söyle Sensizliğimi...

Gönderen Dert Ortağı 23 Mayıs 2010
Ey yâr, susuşum sözümü esirgemekten değil. Sana değen sözleri çoktan
yitirdim; dudağım avare, dilim perişan.
Aklım ermiyor ki, sustuğumu bileyim. Kalbim ayılmıyor ki sana hitap edeyim.
Kelimelerin sıcağı kaçmış, hece hece küllenmişler; sükût lehçesinde aç susuz
bir mülteciyim şimdi. Seni taşa benzettiler. Öyle dilsiz, öyle hayatsız,
öyle duygusuz diye. Değirmende konuşan taş değil midir peki? Acıyı öğütüp
ekmek eyleyen senin dönüşün değil mi? Sen değil misin kabrimi bekleyen sadık
yâr? Dillerin sustuğu yerde sen değil miydin ısrarla adını söyleyen
unutulanların? Sen değil misin nice dertlinin derdini hiç itirazsız
dinleyen?

Sahiden taş mı kesildin? Oysa, sen sözlere efsûn bağışlayan dudaksın. Nefesi
boşluğun hapsinden kurtarırsın. (Belki de her ses bir mahpusun kırılmış
zincirlerinin şakırtısıdır.) Sana değdiği yerde dirilir sessizlik. Sana
vuruldukça hece hece kanatlanır suskunluk; şiirlerin ufkuna yükselir söz,
öykülerin kuytularında giyinir. Sen, dağı delen Ferhat'sın; söz ki dağı kar
gibi eritir de Şirin yâri sımsıcak kucaklar. Sen Aslı'ya Kerem'sin; ses ki
çatlak dudaklardan sızan kevserdir. Sen Kerem'in Aslı'sın; söz ki tek bir
hecesi bizi varlığın koynuna saklar; "Ol!" sözü hatırına yokluk varlığa yüz
bulur.

Taşın sözü yok mudur ey yâr? Taş dediğin konuşur. Zamanın dudağıdır.
Çatlaklarından acılar sızar; kuytularında çocuk gülüşleri gibi neşeler
saklar. Taş dediğin susar. Zamanın dilidir; bir bakışında nice gürültüyü
susturur; anlamsız telaşları dağıtır, hoyrat koşturmaları durdurur. Kadîm
zamanlar içinden sızıp gelen bir kan gibidir taş; nabzımızı doldurur.

Taş zamanla eskimez mi? Sen zamansın, ey yâr, gelir ve gidersin. Saatlerin
kadranında uslu uslu gezinirsin amma saçlarımı değil sadece kemiklerimi
dağıtırsın. Usulca sokulursun odama "tik-tak", sadece "tik-tak", eşyalarımı
değil sadece beni de benden çalarsın; elbisemi değil sadece tenimi de



soyarsın. sevdiğimle arama ayrılıklar koyansın. Sen çoğaldıkça ben azaldım;
seni tükettim derken ben tükendim. Sen zamansın, ey yâr, pek kıskançsın.

Taş kesilmişsin ki sana vefasız dediler. Tanımazmışsın beni. Adımı bile
anmazmışsın. Güzellikten hiç anlamazmışsın. Mehtabı kucaklayan sen değil
misin her defasında? Günün ilk ışıkları sana koşmadı mı her sabah? Nice
surlarda masum bebekleri bekleyen sendin. Nice sütunlarda fısıltılı dualara
fısıltını ekleyen sensin. Köprülerde kemerlerde yâri yâre kavuşturan senin
metanetin değil mi? Çeşmelerden serin sulara yol veren senin serinliğin
değil mi? Dereler boyu suların elinden tutup şarkılar söyleyen sen değil
misin?

Aslında kendi taşını dikiyor değil mi insan? Her gün bir önceki günde
bırakırız bedenimizi. Her yeni günün sabahında eskimiş bedenlerini yüklenir
gibi insan. Sanki yakamızda çocukluk fotoğrafımızı taşır gibi yürürüz yeni
zamanlara. Kendi cenazesini kaldırır gibidir insan. Baktığımız her yüzün
ardında eskimiş yüzler saklıdır. Şimdiki bedenimiz daha öncekilerin başını
bekleyen konuşkan bir taştır. Ölmüş yanlarımızı hatırlatır. Bir taş gibi
ağırlaşır gözlerimizin karası. Var-yok arası bir titreyişe dönüşür
nefesimiz. İki nefes ortasında dikilir taşımız. Taştan taşa koşar bakışımız.
Hatıralarda saklı, solgun fotoğraflara nakışlı yüzler üzerine uzanır
gölgesi.

Sen değilsin; taş benim ey yâr. Kendimi taşımaya mecâlim yok. Kendime
söyleyecek sözüm yok. Kabrimden kalbine taşınıyorum ey yâr. Suskunluğum taş
olmaklığımdan. Sözsüzlüğüm sözümü taşa devrettiğim için.

Bağrımda ağır ve soğuk bir suskunluk... / Taşıdığım sensin ey yâr. / Söze
sığdıramadığım. / Ve hiç susturamadığım. / Ne oldu kalbime? / Katılaştı,
katılaştı. / Taştan da katılaştı. / Ağlarsa, taşlar ağlar. / Ben
ağlayamadım; sen ağla... / Taş değil misin ey yâr?
sayac Kez Okundu
DertOrtagimblogspot.com

0 Yorum

Yorum Gönder

Yeni Düşenler

Abonelik:

E-Posta Adresini Gir: