Aşkın Kimyasal Analizi

Gönderen Dert Ortağı 25 Ekim 2009

http://i44.tinypic.com/2ry2b1d.jpgAşkın Kimyasal Analizi



ABD'de gösterime giren 'Dopamine' adlı film, aşkın kimyasını sorguluyor
Âşık olamıyorsanız, suçu beyninizde arayın

- Beyindeki asıl suçlunun dopamin olduğu iddia ediliyor
- Dopamin, beyindeki ileti maddelerinden biri. Pek çok 'hissi' yaratıyor
- Ayrıca aşkın kimyasının temelinde olduğu için pek meşhur!
- Azı parkinson, çoğu şizofreniye sebep oluyor! Aynı adlı müzik grupları var




Amerika'da son günlerde bir tartışma iyice alevlendi, konusu ise 'aşk', daha doğrusu 'kimyası'. Bu tartışmayı Türkiye, Milliyet Gazetesi Washington Temsilcisi Yasemin Çongar'ın yazısından öğrendi.
Bu tartışmaya neden olansa bir film: 'Dopamine' (Dopamin). Küçük bütçeli bir yapım olan 'Dopamine'in yönetmenliğini Marc Decena yapmış. Film, yönetmenin ilk deneyimi. Buna karşın Sundance Film Festivali'nde 'Alfred P. Sloan Vakfı Ödülü'nü kazandı. Konusu ise oldukça ilginç: Aşkın ne olduğunu ve aslında nasıl olması gerektiğini sorgulayan iki insanın hayatlarını anlatıyor 'Dopamine'. "Aşkın kendine özgü bir beyni vardır" diyen yönetmen Marc Decena soruyor: "Aşk bir kimya mıdır, yoksa kimyasal bir madde midir?"
Aşkın kimyası daha önce de tartışıldı, kitaplara ve bilimsel araştırmalara konu oldu. Sonuçta da kalple değil, beyinle ilişkisinin olduğu bulundu. Âşık olduğumuz adamı/kadını görünce kalp atışlarımızın artması ise tamamen beynimizin verdiği bir emir ve yarattığı kimyasal reaksiyon sonucu olduğu anlaşıldı! Bu kimyasal reaksiyonda başrolü oynayan bir sinir ileti maddesi var ki hem filmde hem de yazıda 'başrol'de! Dopamin...

Tartışmayı yeniden başlatan madde: Dopamin

Yasemin Çongar, yazısında, 'Dopamine' adlı filmin aşk üzerine başlattığı tartışmayı şöyle yazdı. "ABD'de son günlerde bir tartışmadır gidiyor. Hoş, ben ona, içindeki sihre kapılıp 'simya' demekte direniyorum ya, aslında 'aşkın kimyası' üzerine bir tartışma bu. Odağında da dopamin denilen bu hormonvari madde var... Bu Amerikan milleti bugünlerde 'daha fazla dopamin, daha fazla libido' sloganına fena kapılmış vaziyette. Eh, ne de olsa parmağını popüler nabzın üzerinden hiç çekmeyen medya da şimdi dopamin şerbeti sunmakta cümlemize. Eğer birilerinin 'yeşil gözlerinden muhabbet kapmakla' dopamininiz yükselmediyse, çareyi iki kadeh şarapta bulmanızı tavsiye edenler de var, kendinizi amfetaminlere vermenizi önerenler de... B vitamini kürüne girerseniz, çok daha kanlı canlı bir cinsel yaratık olacağınızı müjdeleyenler de... Sonbahar sinemalarının en sevimli filmlerinden birinin adı ile süslenmesi, bu 'çeyrek ekmeğe kokoreç' derinliğindeki tartışmanın en çekici yanı aslında. Ne de olsa Decena'nın filmi, sonunda bir çift gözde buluyor derdi de devayı da. Kimyasına kafa yoranlar yoradursunlar, aşkın simyası baskın çıkıyor." Aşk... Durup derin bir nefes almayı gerektiren; "Nasıl yazsam, nereden başlasam?" dedirten durum. Sayısız tanımı ve sırrı var. En son Kürşat Başar'ın İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan 'Başucumda Müzik' adlı kitabında tanımı şöyle yapıldı: "... Herkes âşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu. Ama aslında bu kadar basitti işte: Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan, âşıksın." Naif ve sade... Zaten burada aşkın tanımını yapmak gibi bir çılgınlığa kalkışmayacağım. Herkesinki kendine!.. Ancak aşkla pek ilgisi olmayan bir şeyden, 'gerçeklerden' bahsedip, aşk, üzüntü, utanma, zevk alma gibi hislerimizin altında yatan maddeyi, yani 'dopamin'i araştıracağım. Nedir? Ne işe yarar? Azı karar, çoğu zarar mı? Aşkla ilgisi ne kadar? Bu sorularımı Psikiyatr Dr. Serdar Serdaroğlu yanıtladı.

- Beynimizle psikolojimiz arasında nasıl bir ilişki var?
Beyin, psikolojiyle, dışsal çevreyle içsel çevre arasındaki dengeyle çalışıyor.
Her psişik olay, beyinde nörokimyasal bir değişim başlatıyor. Bazısının geri dönüşü oluyor, bazısının olmuyor. Psikoloji- biyoloji ayrımı artık pek yok. Psikolojik bir olay biyolojik sonuç verirken biyolojik olay psikolojik sonuç verebiliyor. Önemli olan hastalığı farmakoterapi (ilaç tedavisi) mı yoksa psikoterapiyle mi çözeceğiniz. Çağdaş yaklaşım, ikisini birlikte götürmek.
- Nörokimyasal olaylar nasıl oluşuyor?
Beynin nörokimyasında, beyinde dopamin, noradrenalin, seratonin, GABA, glutamat gibi çeşitli ileti maddeleri var. Dopamin de bunlardan biri. Bunlar, sinirlerin birbiriyle karşılaştığı 'kavşak' noktalarında bulunan kimyasal maddeler. Beyinde bunlardan milyonlarca var; büyük bir bilgisayar ağı gibi her yerdeler. Bunların varlığı, sinirlerdeki iletinin sağlanmasına yönelik. Bunların her birinin düzensiz, yani az ya da çok, çalışması hastalıkların çıkmasına neden oluyor. Bu hastalıklar ya genetik ya da çevresel etkenlerle ortaya çıkıyor. Bugün, nörobiyoloji ve psikiyatri çalışmalarında görüldü ki genetik faktörlerin yanında çevresel etkenler de nörokimyasal bozukluğa yol açabiliyor.
- Aşkın da bir nörokimyasal olay olduğunu düşünürsek, aşkın kimyası olduğunu söyleyebilir miyiz?
Tabii. Ama şöyle yorumlanmamalı: Bir madde var, bizi âşık ediyor! Aşkta, kültürel, sosyal özellikler, bireyin doğuştan getirdiği özellikler, yani huy hepsi bir bütün. Kendinizi ve yanınızdakini beğenmede, toplumun kültürü rol oynuyor. Kültürü de medya etkiliyor. Bir tip çiziyor: Zayıf, ince, uzun, sarışın kadın. Anglosakson kültürün dünyaya hakim olmasıyla bu tip seçildi. Gelecekte farklı bir tip de idealize edilebilir. Yani beyinde sarışın, uzun boylu kadınları ya da atletik yapılı erkekleri sevdiren bir madde yok! Bu, kültürle bağlantılı. Kültür değişince beğeniler değişiyor, sonra da onu görünce beyinde reaksiyon oluşuyor. Ortaçağ'da romantizm döneminde bir kadının aşk sembolü
'kahraman şövalye'dir; sonraları entelektüel erkek çekicidir; şimdiki zamandaysa paralı, prestijli erkek çekici bulunuyor.
- Âşık olunca ne oluyor beynimizde?
Onu gördüğünüz zaman aşırı heyecanlanma. Yani hipofizden böbrek üstüne kadar olan bölgenin aşırı çalışması. Bu bölgeyi hipotalamus hareket ettiriyor. Hipotalamus da bu işlemi dopamin sistemiyle yapıyor. Aşkın kimyasında böyle bir faktör var.
- Yani dopamin başrolde. Peki başka maddeler de var mı?
Var, sadece dopamin değil. Endorfin, noradrenalin denen diğer sinir ileti maddeleri de bunda rol oynuyor. Terk edilme, ayrılığı kaldıramama durumlarındaysa seratonin sistemi daha etkili. Dopamin düzensizliğinde kişi duygularını ifade edemez. Mesela; şizofren bir kişi, âşık olsa da o duyguyu gösteremez. İçinde sevgi vardır, ama ifade edemez. Çünkü ifadede rol oynayan maddeyi, yani dopamini kullanamıyor.
- Dopamin üzerindeki araştırmalar ne zaman başladı?
Son 40 yıl boyunca dopaminle ilgili pek çok çalışma yapıldı. Dopaminle ilgili temel çalışmalarda, çok meşhur bir hastalık üzerinden yola çıkıldı: Şizofreni. Şizofrenide dopamin hipotezi çok eski yıllardan beri araştırılıyor. Bir sinir ileti maddesi olan dopaminin kimyasının araştırılması, şizofreninin de anlaşılmasına yol açtı. Tabii ki şizofreni bir tek dopamin sebebiyle ortaya çıkmıyor, ama dopaminin aşırı hareketli çalışması şizofreninin başlıca sebeplerinden.
- Dopaminin beynimizdeki çalışma şekli nasıl?
Dopamin hücreleri, beyinde hipotalamus denen ve orta beyin bölgelerinde daha çok bulunuyor. Hipotalamustaki dopamin, hipofizdeki prolaktin denen maddenin salınımını kontrol altında tutuyor. Yani hipotalamustaki dopamin, hipofizi etkiliyor. Hipofizden başlayıp böbrek üstü bezine kadar olan eksen, bizim, heyecan, coşkularımız, ateş basması, sıkıntılarımız, strese karşı vücudun cevabında rol oynayan bölge. Bu bölge, hipotalamustaki dopamin hücreleriyle etkileniyor. Onun için dopamin, temel olarak heyecansal faktörlerimizde rol oynayan ana sistemi etkileyen maddelerden biri.
- Aynı zamanda olumsuz his ve mutsuzluk da yaratıyor mu?
Tabii. İnsanın temel coşkuları, sevinmek, üzülmek, tiksinmek, utanmak gibi emisyonlar. Hepsini de hipotalamustaki dopamin kontrol ediyor. 1960'larda Carlson'un ileri sürdüğü teze göre, şizofrenide dopamin rol oynuyor. Sonraki araştırmalar da bu yönde gelişiyor. Görülüyor ki dopamin salınımında artma ya da ilgili dopamin reseptöründe (alıcı merkezi) aşırı duyarlılık var. Bu da kişinin davranışlarını etkiliyor. Mesela; 60'larda çok kullanılan, aşırı uyanıklık sağlayan amfetaminin dopamin salınımına neden olduğu görülmüş. Sürekli amfetamin kullanan kişilerde de aşırı dopamin salgılanması ve dolayısıyla şizofreniye benzer akıl hastalığı görülmüş. Çıkarılan ilaçlar, dopamin salgılanmasını azaltıyor ve hasta, eskisine göre düzeliyor. Şizofreniden sonra ise manik-depresiflik üzerinde dopaminin rolü araştırıldı ve mani döneminde dopaminin rol oynadığı görüldü.
- Yani tek suçlu dopamin mi?
Esasında hastalıklarda bugün için varılan sonuç, tek bir nörokimyasal maddenin rol oynamadığı. Mesela; dopamin artışı ve azalışı, beyinde seratonini de etkiliyor. Beyin, modül halinde çalışıyor. Tek bir parça değil. Her bir sistem bağımsız gibi, ama merkeze bağlantılı. Zincirleme reaksiyonlar bütünü.
- Fazlalığını konuştuk. Dopamin eksikliğinde ne oluyor?Dopamin eksikliğinde ise parkinson ismindeki nörolojik hastalık ortaya çıkıyor. Şizofrenide yapılan tedavi, kişide 'yalancı parkinson' denen bir hastalığa sebep olabiliyor. O yüzden eski tip şizofreni ilaçları verilirken parkinson olmasın diye başka bir ilaç da verilir. İki uç gibi aslında: Şizofreniyi tedavi ederken parkinson; parkinsonu tedavi ederken şizofreni çıkabilir! Tedavi, çok deneyimli olarak yapılmalı.
- 'Dopamin'in hayatımızdaki yeri çok önemli o zaman...
Kesinlikle. Beyinde dopaminin işlev gördüğü yerlerden biri, prefrontal korteks, yani beynimizin ön bölgesi. Buradaki dopamin oranı, kişinin dikkat fonksiyonlarını idare etmeye yöneliktir. O yüzden hiperaktivite bozukluğu, dikkat eksikliğinde kişiye verilen ilaç, dopamini düzenlemeye yöneliktir. Buradaki dopamin, bizim sosyal olmamızı da sağlıyor. Yani kendimize dönük olmamızı engelliyor, dürtülerimizi, isteklerimizi kontrol etmemizi sağlıyor. Bizi, hayvanlardan ayıran noktalardan biri, prefrontal bölgenin varlığı. Eğer bu bölge düzensiz olursa kişi, isteklerinin önüne geçemez. Mesela; çalışmalarda, psikopatlarda, anti sosyal kişilikte, prefrontal korteks'teki dopamin sisteminin düzensiz çalıştığı tespit edilmiş. Yani hem dikkatleri bozuk hem de seks, agresyon gibi dürtülerini kontrol etmekte güçlük çekiyorlar.
- Dikkat eksikliği bozukluğu olan ve dopamin düzensizliği yaşayanların ne yapması gerek?
Plan program yapıp onu sürdürme zorluğu yaşarlar. O yüzden ilaç kullanmaları gerek. Fakat psikoterapiyle de kişinin bu yönlerinin arttırılması sağlanır.
- Dopamin düzensizliğinin yarattığı hastalıklar neler?
Dikkat eksikliği bozukluğu, antisosyal yapılar, manik depresiflik, şizofreni, akıl hastalığı yapan uyuşturucu maddeler, motor vokal tikler, turet, parkinson gibi hastalıklar dopaminle doğrudan bağlantılı. Ayrıca hastalık olmasa da istekleri frenleyemeyen, aşırı dürtüsel kişilerde aşırı süratli araba kullanan, dükkanın mal çalmanın heyecanının yaşayan kişilerde, çok sık evlenip boşananlarda beyinlerinin ön bölgelerinde dopamin düzensizliği tespit edilmiştir.
---
DOPAMİN NEDİR?
Dopamin, beyindeki sinir hücreleri arasındaki iletişimi kolaylaştıran bir madde. Dopamin eksikliğinde kişi duygularını ifade edemez.


Zeynep Bölükbaşı Ertem

Kaynak:Tempo
sayac Kez Okundu
DertOrtagimblogspot.com

0 Yorum

Yorum Gönder

Yeni Düşenler

Abonelik:

E-Posta Adresini Gir: